ORTA ASYA TÜRK TARİHİ /ORTA ASYA TÜRK TARİHİ özet - Ünite 8 - Türkistan Hanlıkları

Türkistan Hanlıkları





Ünite 8: Türkistan Hanlıkları



Ünite 8: Türkistan Hanlıkları


Özbek Hanlıkları


Özbeklerin Ortaya Çıkışı ve Şibaniler Dönemi: Hanlarının soyu Cengiz Han’ın en büyük oğlu Cuci’ye dayanan Özbekler, isimlerini Özbek Han’dan almıştır ve bozkır halkı olarak adlandırılan Türk kavimleri arasında yer almaktadır. Özbekler Ebu’l-Hayr Han döneminde en güçlü zamanlarını yaşamıştır, ancak Han’ın ölümünden sonra dağılma sürecine girmişlerdir.


Mâverâünnehr’de Özbekler: Şibanî Muhammed Han yönetiminde Özbekler, Mâverâünnehr’de Timurlular ile yaptıkları mücadeleyi kazanmış ve 1507’de hükümdarlık ilan etmişlerdir. Bu dönemde İran’da Şah İsmail, Safevî Devleti’ni kurmuş ve Özbek Hanlığı ile aralarındaki ilişkiler bozulmuştur. Ardından yaşanan Merv Muharebesinde Özbekler yenilmiş, Şibanî Muhammed Han öldürülmüştür.


Uluğ Han olarak da görev yapan Ubeydullah Sultan, 1510-1533 yılları arasında en önemli kişi olarak görülmektedir. Sultanın 1539’da ölümünden sonra 1561 yılına kadar istikrarsız bir dönem yaşanmıştır. II. Abdullah’ın babası (1561-1583) ve kendi iktidarı (1583-1598) dönemlerindeki çabalarıyla Buhara Özbek Hanlığı gelişmiş, uluslararası alanda önemli teşebbüslerde bulunulmuş ve Osmanlı, Rusya, Babürlü devletleri ile ilişkiler yoğunlaştırılmıştır. II. Abdullah’ın yerine geçen Abdülmümin’in ölümüyle Şibanî Sülalesi sonra ermiştir ve Togay Timurlu sülalesi, Buhara’da iktidarı ele geçirmişlerdir.


Astrahan Hanedanı Zamanında Buhara Hanlığı: Hanedanlığın ilk yıllarında uğraş verilen istikrar İmam Kulu Han (1611-1641) zamanında gerçekleşmiş ancak merkez dışındaki bölgelerde tam olarak kontrol sağlanamamıştır. Bu dönemde imar faaliyetlerine önem verilmiş, dış ilişkilerde de barışçı bir politika izlenmiştir. Abdülaziz Han (1645-1681) bu dönemin önemli hanlarındandır. Kendi döneminde Hivelilerin yıkıcı saldırılarına karşın bütünlüğü korumayı başarmıştır. Ancak Subhan Kulu (1681-1702) döneminde ise bu saldırılara karşı konulmaya devam edilmekle birlikte yönetimdeki bozulmalar artmıştır. II. Ubeydullah Han (1702-1711) ve Ebu’l-Feyz Han (1711-1747) dönemleri oldukça başarısız geçmiş, Mangıt boyundan atalıklar ön plana çıkmıştır. İran hükümdarı Nadir Şah’ın 1739’da Buhara topraklarını işgal etmesiyle devam eden süreçte Buhara’da Cengizli olmayan, Mangıt Hanedanı iş başına geçmiştir.


Mangıt Hanedanı ve Cengizli Geleneğinin Değişmesi: Hanedanın ilk yıllarında Buhara’da ayaklanmalar olmuş, halkın üzerindeki vergi yükü önemli ölçüde artmıştır. Buhara tarihçileri tarafından adil bir yönetim dönemi olarak adlandırılan Şah Murat (1785-1800) döneminde ülke daha iyi bir duruma gelmiştir. Emir Haydar (1800-1826) döneminde ise bazı ayaklanmalar olmakla birlikte mali durumun düzeltilmesine yönelik önlemler alınmıştır. Haydar’ın oğlu ve halefi Nasrullah (1826-1860) kendi döneminde düzenli bir ordu kurmuş; oğlu Muzaffereddin ise Türkistan Hanlılarından toprak kazanmak için mücadeleye girişmiştir. Ancak bu dönemde Rus istilasının başladığı görülmektedir. 1865-1880 arası dönemde Rusya Türkistan topraklarını kontrol altına almış ve 1920’ye kadar Buhara Emirliği Rusya denetiminde kalmıştır. 2 Eylül 1920’de ise Buhara Emirliği’nin varlığına son verilmiştir.


Harezm ve Hive Hanlığı: Harezm, Ceyhun Irmağı’nın döküldüğü Aral gölünün güneyinde ve bu nehrin iki tarafında uzanan arazinin adıdır. Merv Şavaşı’ndan sonra Şibanîlerin elinden çıkan ve Safevîlerin hâkimiyetine giren Harezm’de bir süre sonra halk ayaklanmış ve Özbeklerin bir kolu olan Yadigarîlerden İlbars’ın başa geçirilmesiyle yeni bir hanlık kurulmuştur. Yadigaroğulları döneminde “Berekîler”, “Aminekiler” ve “Ebulekîler” olmak üzere üç hanedan Harezm’de etkili olmuştur. XVI. yüzyıl içinde Harezm iki kere Mâverâünnehir Özbeklerinin istilasına uğramış, ancak yeniden bağımsızlıklarını kazanmışlardır. İstikrarlı geçen bir dönemin ardından, Ebu’l Gazi Bahadır Han’ın 1643 yılında Hive tahtına geçtiği dönemde devlet içinde Türkmenlerin tesirini ortadan kaldırmak için çok sert tedbirler alınmış, Buhara Hanlığı’na çeşitli akınlar düzenlenmiştir. Oğlu Anuşa (1663-1687) döneminde de bu durum devam etmiştir. Anuşa Han’dan sonra inaklar ön plana geçmiştir. XVIII. yüzyılda Şir Gazi (1715-1728) dönemi çok önemlidir. Bu dönemde Türkmenler ve Karakalpakları itaat altına alınmış, Meşhed ele geçirilmiş, Rus keşif kolları bertaraf edilmiştir. 1728-1740 yılları arasında tahtta bulunan II. İlbars Han, Nadir Şah ile girdiği savaşta öldürülmüş ve Yadigarîler sülalesi sona ermiştir. Ardından Kongrat boyundan İnaklar yönetime el koymuş, 1804’de, Hive geleneğinin tersine Cengizli olmayan ilk han olarak İnaklardan İltüzer Han, Hive tahtına geçmiştir.


Rusya’nın Hive Hanlığı topraklarını işgal ettiği devreye kadar geçen süreçte hanlar Karakalpaklar ve Türkmenleri itaat altına almaya çalışmıştır. Muhammed Emin Han (1845-1855) döneminde Horasan ve Merv’e akınlar yapılmış, aynı zamanda iskân faaliyetlerine önem verilmişti. Hive’de Seyyid Muhammed Han’ın iktidarda olduğu dönemde (1856-1865) Karakalpaklar ve Türkmenler yenilgiye uğratılmış, II. Muhammed Rahim Han döneminde (1865-1910) ise Rusya işgali başlamıştır. Buhara gibi Hive’de 1920’lere kadar Rusya himayesinde kalmış, 30 Nisan 1920’de Genç Hivelilerin topladığı kongre ile hanlığa son verilmiş ve 1924 yılına kadar sürecek Harezm Halk Cumhuriyeti kurulmuştur.


Fergana’da Hokand Hanlığı: Fergana Vadisi İpek Yolu ağı içinde olması ve jeopolitik özellikleri yönünde Türkistan’ın önemini daima korumuş olan bir bölgesidir. Özbeklerin Ming boyundan Şahruh Biy, Çadak Hocalarının bölgedeki hâkimiyetine son vererek Hokand şehrini kurmuştu. Bu hanlığın kendi varlığını tam olarak hissettirmesi İrdana döneminde, yönetimin kendini hissettirmesi ise Narbuta Bey zamanında olup Alim Han zamanında gelişme ve genişleme sürecine girilmiştir. Alim Han’ın yerine geçen Ömer Han dönemi hanlığın en güçlü dönemidir. Ömer Han’ın oğlu Muhammed Ali ise toprakları büyük ölçüde genişletmesine rağmen halkın bir bölümü ve din adamlarıyla iyi ilişkilere sahip değildi. Sonrasında Hanın karşısında olanlar Buhara hanına başvurdu ve han öldürüldü. Ardından gelen süreçte Hokand karışıklıklar içerisinde yaşadı. Hudâyâr Han döneminde de devam eden istikrarsızlığın ardından Rusya 1876 yılında hanlığı işgal ederek varlığına son verdi.


Doğu Türkistan Hanlıkları


Yarkend (Saidiye) Hanlığı: Çağatay soyundan gelen Sultan Said Han (1514-1533) hanlığın kurucusudur ve hanlığı güçlendirmek için önemli reformlar gerçekleştirmiştir. Bu dönemde kardeşi Mansur’da Müslümanlığı yaymak için çaba harcamıştır. Hanlığın başkenti önce Kaşgar, ardından Yarkend şehri olmuştur. Bu nedenle Yarkend Hanlığı olarak isimlendirilmiştir. 1533 yılında tahta geçen Abdürreşid birliği sağlamada yeterli olamamıştır. Hanlık bir süre sonra Kazakların ve Kalmukların başkaldırdığı kuzey Moğolistan’da denetimini kaybetmiş ve Doğu Türkistan ile sınırlı kalmıştır. Yönetim ise Aksu, Kaşgar ve Yarkend ile Turfan olarak bölünmüştür. Kaşgar, Mâverâünnehr’e bir köprü olduğu, bölgesel hükümdarlıkların başşehri ve politik anlamda da önemli olduğundan ön planda olan bir şehirdir.


Bu süreçte Said Han zamanından beri Kaşgar ve Yarkend’e gelen, hocalar olarak tanımlanan din adamları hanlıkta önemli bir yer edinmiş ve hanedanlıklar oluşturulmuştu. Bu dönemde Kalmukların da desteğiyle, XVII. ve XVIII. yüzyıllar içinde (1678-1755) 77 sene sürecek Hocalar dönemi başlamıştır. Kalmuklara karşı mücadele veren Çin’in Mançu Sülalesi ise 1760 yılından itibaren Doğu Türkistan’ı işgal etmişler ve süreçte çıkan ayaklanmalar bastırılmıştır.


Kaşgar Emirliği: Emirliğin kurucusu Yakup bey, önemli askeri zaferler kazanmış, aynı zamanda liderlik vasıflarıyla da ön plana çıkmıştır. Kendi döneminde Osmanlı Devleti, İngiltere ve Rusya ile önemli ilişkiler kurmuştur. Ancak ülkesinde süregelen bölünme talepleri nedeniyle başarılı politikasının devam ettirilememesine neden olduğu belirtilmektedir. Çinlilerle aralarındaki savaş sırasında ölümünün ardından Doğu Türkistan’ın üç şehrinde ayrı hâkimiyet alanları tesis eden beyler nedeniyle Çin istilası da kolaylaşmıştır. 1878’de Çinliler bütün Doğu Türkistan’ı ele geçirmiştir. Bu durum Rusya tarafından da St. Petersburg anlaşmasıyla tanınmıştır.


Deşt-i Kıpçak ve Kazak Hanlığı


XV. yüzyılın ikinci yarısında Özbeklerden ayrılan bir kolun oluşturduğu Kazak Hanlığı kısa zamanda Deşt-i Kıpçak’ta varlığını kabul ettirmiştir. Bu dönemde Burunduk Han yönetimindeki hanlık, Kasım Han’ın başa geçtiği dönemde yükselişe geçmiştir. Kasım Han’ın ölümünden sonra tahtta bulunan hanlar döneminde ise Kazaklar için güç bir dönem süregelmiştir. XVI. yüzyılın sonunda ve XVII. yüzyılın başında küçük, orta ve büyük cüz olarak üçe ayrılmışlar, 1718’den sonraki dönemde ise siyasi birliklerini devam ettirmede önemli sorunlarla karşılaşmışlardır. XVII. yüzyılın başında İşim Han, ardından Cihangir Han ve 1652 yılında başa geçen Tavke Hanların çabalarıyla Kalmukların ancak Seyhun havzasından daha ileriye gitmeleri engellenebilmiştir. Tavke Han’dan sonra Kazaklar yönetim açısından büyük sorunlar yaşamış, sonrasında ise Kalmuk istilası ve Rusların Kazak topraklarını işgali ile yeniden birleşik bir Kazak hâkimiyeti oluşturulamamıştır.


Osmanlı Devleti’nin Türkistan Hanlıkları İle İlişkileri


Osmanlı Devleti, özellikle Yavuz Sultan Selim’in İran politikası ve bölgeye olan yakın ilgisi ile XVI. Yüzyılın başından itibaren Türkistan meseleleriyle yakından ilgilenmiştir. Safevilerle sorun yaşadığında Türkistan Hanlıklarına daha fazla ilgi göstermiş olup Türkistan Hanlıkları da sıkıntıya düştüklerinde Osmanlı Devleti’ne başvurmuşlardır.


Devlet Teşkilatı ve Kültür


Nüfus, Yerleşme ve Şehir: XVI. Yüzyılın başında Özbeklerin Deşt-i Kıpçak’ta bozkır yaşayışına uygun biçimde yaşarken, yarı yerleşik bir hayata uyum sağlamaları gereken Mâverâünnehr topraklarına yerleşmesi ile hayat tarzlarında önemli değişiklikler olmuştur. Özbeklerin yaşadığı bu değişim siyasi ve askerî düşüncelerinin yanında iktisâdi yönden de iyi sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Bozkırda kalan Kazaklar ise kırsal ekonomi göçer hayatın içinde yer almaktadır, şehirleşme gerçekleşememiştir. Özbeklerle Kazaklar aynı kökenden gelmiş olmalarına rağmen, zamanla devlet yapıları oldukça farklılaşmış ve kültürel farklar da XVII. yüzyılda daha belirgin hale gelmiştir.


Buhara Hanlığı kesin sınırlara sahip bir hanlık değildi ve hükümdarların başarıları doğrultusunda sınırlarında değişiklik oluyordu. Harezm bölgesi ise Mâverâünnehir ve İran’ın verimsiz bozkırları ve çöllerinden ayrı olup her zaman komşularından soyutlanmış bir durumdaydı. Hokand Hanlığı’nda Fergana vadisinde nüfusun 750.000 kişisi yaşamaktaydı.


Yerleşim birimlerinin durumuna bakıldığında Türkistan şehri temel şehir fonksiyonlarıyla örülmüş yoğun tarımsal bir yerleşim yeri olarak kabul edilmekteydi. Şehir bölgelerinde mahalleler duvarlarla çevrili, bir ya da iki kapısı olan yerleşim yerleriydi. Gece kapılar şehrin korunması ve güvenlik amacıyla kapalı tutulurdu. Her mahallenin kendi camisi, mezarlığı ve hamam, hastane, çayevi gibi ortak alanları mevcuttu. İslami bilgiler ve davranış eğitimi verilen mahalle mektepleri bulunmaktaydı. Doğu Türkistan’da ise güvenlik sebebiyle şehirler büyük surlarla korunmaya alınmıştı. Yakınlardaki bir ırmağın suyu kanallarla şehre getirilmişti.


Hanlık ve Saray Teşkilatı: Buhara’da başlangıçta han sonraları emir denilen en yüksek dereceli kişiler başta bulunmaktaydı. Bu görev sahibine Hive’de ve Kazaklar’da han, Hokand’da önce bey, daha sonra han, Doğu Türkistan’da han ve daha sonra emir unvanları verilmekteydi. Özbek sülalelerinin erkek üyeleri sultan olarak adlandırılıyor ve kurultaylarda bir araya gelip, hanlığın genel siyaseti hakkında karar veriyorlardı. Savaşlarda zafer kazanan sultanlar ve yakınları da kurultaya katılıyor ve elde ettikleri bölgeler ölçüsünde güç kazanarak merkeze karşı yarı bağımsız bir duruma geçiyorlardı. Kazaklarda ise han seçimi sultanların toplantısında kararlaştırılıyor ve senede bir hanın liderliğinin tasdik edilmesi, tavsiyelerde bulunulması ve emirlerinin alınması amacıyla toplanıyorlardı.


Saray görevlilerine bakıldığında Buhara’da Astragan ve Mangıt yönetimleri dönemlerinde saray bürokrasisinin oldukça karmaşık hale geldiği görülmekteydi. Türkistan hanlıklarında aşağı seviyedeki saray memurları mahrem; hükümdarın saray içindeki korunmasından sorumlu olanlar eşik ağası; yabancı elçi ve misafirleri huzura çıkarılmasında sorumlu olanlara ise şigavul denilirdi. İnaklar Buhara’da emir olmayanların isteklerini hana iletirlerdi. Astrahanlılar döneminde inaklar inşaat işlerinin de mesuliyetini taşımaktadır ve onların da diğer makam sahipleri gibi orduda görevleri bulunmaktaydı. Mihter-i Kalan görevindekiler ise Buhara’da farklı dönemlerde farklı işlerde görevlendirilmiştir. Çehreler ise maiyet görevlileriydi. Ayrıca seremoni işlerini yapan udaycı, genel kâtip olarak münşi ve kütüphaneci de bulunmaktaydı.


Yönetim Sistemi: Özbek hanlıkları monarşik bir sisteme sahipti. Hanlıklar arasında en tanınan ve en zengin olan Buhara Hanlığı’ydı. Ülke büyük ölçüde özerkliğe sahip olan ve vergi toplayan valileri olan vilayetlere ayrılmıştı. Belh vilayeti bağımsız bir bölge olarak kabul ediliyordu. Hokand Hanlığı’nda Kıpçaklar ve Kırgızlar gibi göçebe gruplar sadece orduda değil aynı zamanda da merkezî yönetimde önemli rol oynamaktaydı. Üçü arasında en küçüğü olan Hive Hanlığı aynı zamanda da en merkezî olanıydı.


Türkistan hanlıklarında askeri yükümlülükleri de bulunan idari görevlilerin iş tanımlarında süreklilik yoktu, zaman içinde makamların fonksiyonları ve önem sıraları değişebilmekteydi. Özellikle Buhara Hanlığı’nda bir makama ait olması gereken bir görev, bir başka makamında görev alanı içine girebiliyordu ve bu durum hanlıkta istikrarsızlık yaratıyordu. Adli yapıda ise başlangıçta şeyhülislam ön planda iken, daha sonra onun yerini kadı-kalan (baş yargıç) almıştır.


Askeri Yapı: Tarihlerinin büyük kısmında savaş ortamında olan Türkistan Hanlıklarında askerî faaliyetler günlük hayatın içinde yer almakta, her çocuk küçük yaşlardan itibaren askerî eğitimden geçirilmekteydi. Özbeklerde ordu; merkezdeki hanın, sultanların ve bağlı beylerin kuvvetlerinden oluşmaktaydı. Orduda süvari ve piyade sınıfları bulunmakta, askerler ok, kılıç, mızrak, topuz gibi silahlara sahiplerdi.. Özbekler savaşlarda XVI. yüzyılda tolgalama (çevirme) şeklindeki savaş taktiğini uygulanmaktaydı.


İktisadi ve Mali Durum: Buhara’da tarımsal üretim yapay sulama sistemine bağlıydı. Buğday en önemli tahıl ürünleri arasında gelmekteydi. Harezm’de Türkmenler, Deşt-i Kıpçak’ta Kazaklar hayvancılıkla uğraşıyorlardı. Kaşgar emirliğinde halkın büyük çoğunluğu tarımla uğraşıyordu. Sebzecilik hem Buhara’da, hem de Harezm’de yapılıyordu. Buhara’da meyvecilik çok gelişmişti. Hokand’da ise XIX. yüzyılda çeşitli tahıl ve pamuk üretilmekteydi. Harezm’de ipekçilik Buhara’ya göre daha fazla gelişmiştir.


Esnaflık ve zanaatkârlık Buhara Hanlığı’nın ekonomisinde önemli rol oynamaktadır. Hokand şehrinde kumaşçılık ön plana çıkmıştır. Kaşgar bölgesinde ise pamuklu ve ipekli dokuma, ayakkabı imalatı, halıcılık gibi malların üretimi de ön plana çıkmıştır.


Mali duruma bakıldığında Buhara ve Hive’de malî sistemin temelini toprak vergisi oluşturmaktaydı. Ayrıca hayvanlardan vergi alınmakta, hanlığın mali durumuna bağlı olarak da yeni vergiler talep edilmekteydi. Kaşgar’da ise diğer vergilerin yanında ticari vergiler de önem taşımaktaydı ve ithal edilen mallar için hanlık kırkta bir vergi almaktaydı.Ticari hayat Türkistan için büyük önem arz etmektedir. Buhara ise hem ticaret yollarının üzerinde bulunması hem de halkın ticarete ilgisi nedeniyle önemli bir ticari merkez olmuştur.


Eğitim, Kültür ve Sanat: XV. yüzyılda Timurlu Rönesansı denilen parlak dönemin ardından bilim ve eğitim hayatı oldukça durgun bir döneme girmiştir. Bu durum Türkistan Hanlıkları sürecinin büyük bölümünde devam etmiştir. Eğitim, mektep ve medrese olarak iki dereceli okul sisteminden oluşmaktaydı. Buhara özellikle dini bilimlerin eğitiminin yapıldığı önemli bir merkez konumundaydı. Ancak pozitif bilimler açısından yapılan çeşitli işler bulunmakla birlikte önemli bir gelişme sağlanamamıştır. Edebiyat çalışmalarına bakıldığında, Türkistan Hanlıklarında şifahî edebiyatın önemli bir rolü olduğu görülmektedir. Özbek, Kazak ve Kırgız destanları çeşitli sanatkârlar tarafından nesilden nesile aktarılmıştır. XVII. yüzyılda Buhara Hanlığı sınırları içinde önemli şairler yetiştiği görülmektedir. Hokand’da da önemli şairlerin varlığından söz edilmektedir. Kazandıkları başarıların gelecek nesiller tarafından da bilinmesi için Türkistan hanları tarihi teşvik etmişlerdir. Güzel sanatlar ile ilgili olarak Buhara’da hat sanatı alanında çok güzel örnekler bulunmaktaydı. İmar faaliyetleri içinde Buhara’da önemli eserler meydana getirilmiş olup şehir yeni surlarla çevrilmiştir.












ORTA ASYA TÜRK TARİHİ özet - Ünite 8 - Türkistan Hanlıkları Yorumlar


YORUM YAZ