ORTA ASYA TÜRK TARİHİ /ORTA ASYA TÜRK TARİHİ özet - Ünite 5 - Moğol İstilası Zamanında Türkistan

Moğol İstilası Zamanında Türkistan





Ünite 5: Moğol İstilası Zamanında Türkistan



Ünite 5: Moğol İstilası Zamanında Türkistan


Coğrafi Mekân Olarak Türkistan


Türklerin yaşadığı yer anlamına gelen Türkistan, Batı ve Doğu Türkistan olarak iki bölgeye ayrılmıştır.


Hazar Denizi’nin doğusundan başlayarak, bugünkü Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan ile Kuzey Afganistan topraklarını içine alan bölge Batı Türkistan olarak isimlendirilmiştir. Harezm ve Mâverâünnehr, Batı Türkistan’da yer alan iki önemli yerleşim bölgesidir. Aral gölünün güneyinde yer alan Harezm’in batısı ve doğusu çölle çevrilidir ve bu çöller onu istilalara karşı korumuştur. Harezm’in önemli şehirleri arasında; Gürgenç, Hive, Kat, Vezir ve Hezaresb yer almaktadır. “Nehrin Ötesi” anlamına gelen Mâverâünnehr kısmının ise en önemli şehirleri; Buhara ve Semerkand’dır. Nehirden kasıt Amu-Derya Nehri’dir.


Türklerin en eski yurtlarından biri olan Doğu Türkistan, bugün Çin Halk Cumhuriyeti’nin batısında yer alan, büyük oranda Uygur Türklerinin yaşadığı bir yerdir. Çinlilerin yeni topraklar anlamına gelen “Sincan” adını verdiği bölge, tarih içinde Kaşgarya ya da Altışehr olarak da anılmıştır. Önemli şehirleri; Yarkend, Kaşgar, Aksu ve Urumçi’dir.


(Bölgedeki Cengiz Han istilalarını gösteren haritayı, kitapta S:81, 5.1 de görebilirsiniz.)


Moğol İmparatorluğu (1206-1259)


Çocukluğundan itibaren yaşadığı tüm zorluklara rağmen büyük bir imparatorluk kurmayı başaran Temuçin, Moğolların adından yüzyıllarca söz ettiren ve tarihe geçmelerini sağlayan önemli bir imparatordur. Tayciutlar, Tatarlar, Naymanlar, Merkitler ve Kerayitleri kendisine bağlayan Temuçin, kan kardeşi Camuka’yı arası bozulduğu için ortadan kaldırdıktan sonra, Onon Nehri kıyısında düzenlenen bir kurultayla Türk ve Moğol kabileleri tarafından kağan seçilerek, “Cengiz” adını almıştır. Yanından ayrılmayan ve ona destek olanlara “nöker (Moğol hükümdarlarının yoldaşı)” unvanını vermiş ve onları ödüllendirmiştir. Uygur kâtiplerden çocuklarına okuma- yazma öğretmelerini istemiş ve bu Uygur-Moğol alfabesinin oluşumuna zemin hazırlamıştır.


Seferler


Çin Seferi: Cengiz Kağan, Tangutların 1227 yılında Moğol hâkimiyetine geçmesinden sonra düzenlediği akınlarla, Kin İmparatorluğunun başkenti Pekin’i işgal etmiştir. Çin işlerini generallerinden Mukali’ye devrederek ona bir “tanma” bırakan Cengiz Kağan Moğalistan’a geri döndü. “Tanma ya da Tamma; askeri özelliğinin yanı sıra bir kabile federasyonu olan ve bir sosyal niteliği bulunan göçebe garnizon birliği” olarak açıklanabilir.


Doğu Türkistan Seferi: Moğolların himayesine girmiş kabilelerin ve Nayman Kabilesine mensup Küçlüg’ün çıkardığı sorunlar, Moğolların batı yönünde sefer düzenleyebilecek güce ulaşması ve batının zenginliği Cengiz Kağan’ın yönünü batıya çevirmesine neden olmuştur. Cengiz Kağan’ın Doğu Türkistan seferine tayin ettiği Cebe Noyan, Küçlüg’ü yenilgiye uğratarak Kaşgar, Isık-Göl Çevresi, Çu ve İli vadilerini Moğal topraklarına katmıştır.


Harezm Seferi: Cengiz Kağan’ın Çin’ fethetmeyi başarması, onun çok da kuvvetli olmadığına dair yanlış bilgiler, Harezmşah İmparatoru Harezm Muhammed’in Kağan’a karşı tavır almasına neden olmuştur. Muhammed Harezmşah’ın uluslar arası hukukta dokunulmaz olan tacir ve elçileri öldürmesi üzerine, Cengiz büyük bir orduyu Harezmşahlar seferine çıkardı. Çin seferi sonunda elde ettiği Çinli uzmanlardan ve savaş tekniklerinden de yararlanan Cengiz Kağan, üç koldan Harezmşahlar İmparatorluğunun üzerine yürümüş ve Otrar şehrinden başlamak üzere imparatorluk şehirlerini birer birer ele geçirmiştir. Türkistan’ın istilasından sonra Cengiz, daha batıdaki bölgeler hakkında bilgi edinmek için iki ünlü generali, Cebe ve Sübütey’i sefere yollamıştır. Bugünkü Ukrayna topraklarında, Kalka Nehri kenarında, Kıpçak Rus ordusuyla savaşılmış ve zafer kazanılmıştır. Bu zaferle Doğu Avrupa’nın fethi de gündeme gelmiştir.


Cengiz Kağan’dan Sonra Moğol İmparatorluğu


Cengiz Kağan, 1227’de Harezmşahlardan sonra Tangutlar üzerine düzenlediği sefer sırasında ölmüştür. En küçük oğlu Tuluy’un imparatorluğun naibi (hükümdarın olmadığı dönemde imparatorluğu yöneten kişi) olmasından sonra kurultayda kağanlığa üçüncü oğlu Ögedey seçilmiştir.


Ögedey döneminin en önemli gelişmesi, Doğu Avrupa’da imparatorluğun gelişmesine imkân sağlayan II. Deşt-i Kıpçak Seferi’dir. Yeni Kağan döneminde batının yanı sıra, Güney Çin ve Ortadoğu yönünde de seferler düzenlenmiştir. Ögedey’in ölümünden sonra yeni kağan seçimi uzun sürdüğü için bu sürede naipliği hanımı Törekene Hatun yapmıştır. Belirsizliğin yoğun olduğu bu ara dönemden sonra Ögedey’in oğlu Güyük, yeni kağan seçilmiştir. Güyük idare merkezini Karakurum’dan babasının hissesi olan İmil Nehri kıyısına taşımıştır. Batu Han üzerine düşünülen bir sefer hazırlığı sırasında hastalanarak 1248’de ölmüştür.


Batu Han’ın desteğini de alan Tuluy’un oğlu Möngke’nin kağan olması gündeme gelince, Çağatay ve Ögedey hanedanından şehzadeler buna karşı çıktı ve Möngke kendisini istemeyen herkesi öldürttü. Cengiz hanedanına mensup şehzadelerin bir kısmı öldürülüp, bir kısmı da sürgüne gönderilince Möngke 1251 yılında kağan seçildi. Onun döneminde, Kore, Güney Çin, Tibet ve İran başlıca sefer güzergâhları olmuştur. İmparatorluğun son kağanı Möngke 1259’da Çin seferi esnasında vefat etmiştir.


Tuluy’un dört oğlundan ikisi Kubilay ve Arık-Buka arasında yaşanan kağanlık çatışması sonucunda, Arık-Buka başkent Karakurum’da kağan ilan edilirken, Kubilay’da Moğol ordusunun desteği ile Pekin’de kağan olmuştur. Kardeşler arasındaki mücadeleyi kazanan taraf Kubilay olmuştur. Başta Altın Orda olmak üzere, diğer hanlıklar tarafından kağanlığı kabul görmeyen Kubilay ile birlikte, Moğol İmparatorluğu’nun sonunun geldiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bundan sonraki süreçte; Deşt-i Kıpçak’ta Altın Orda, Mâverâünnehr ve Doğu Türkistan’da Çağatay Hanlığı, İran’da İlhanlılar ve Çin’de de Yüan Hanedanı Moğol İmparatorluğu’nun ardılları olarak hüküm sürmüşlerdir.


Moğollarda Devlet Yönetimi


Cengiz Kağan’a kadar bir orman kavmi olan Moğollar, onunla birlikte Asya tarihinin gördüğü ilk en büyük kara imparatorluğu olarak tarihe geçmişlerdir. Bu dönemde imparatorluk hanedanın ortak malı kabul edilmiş, yönetici aile “ak kemik” hanedan dışında kalan herkes “kara kemik” olarak isimlendirilmiştir.


Kağanlar eşlerini genellikle kendi klanları dışından almış ve hanımlar, kağanlar hem hayattayken hem de öldükten sonra otağların bekçisi olmuşlardır. Kurultaylara katılma hakkı da bulunan hanımlar, yeni imparator seçilinceye kadar naiplik vazifesi de üstlenmişlerdir. Kadınlar aynı zamanda ülüş (tımar) sahibi olduklarından elde edilen kazancın kullanım hakkına da sahip olmuşlardır.


Moğolların başka topluluklara ve ülkelere sefer düzenleme nedenlerini üç başlık altında söyleyebiliriz:


1- Cengiz’in atalarına yapılan saldırıların intikamını almak,


2- Moğolların düşmanlarını himaye edenleri cezalandırmak,


3- Moğol elçilerini öldürenlerden hesap sormak…


Tâbi olan yöneticinin ise Moğollara karşı yedi şartı yerine getirmesi gerekirdi:


1- Saraya gelip bağlılık bildirmesi,


2- Kardeş ya da oğlunu rehin olarak göndermesi,


3- Nüfus sayımı yapması,


4- Savaş zamanı asker göndermesi,


5- Vergi ödemesi,


6- Moğol “durugacı” (Tâbi krallıklarda yerel yöneticileri kontrol etmek için Moğollar tarafından kullanılan denetçi) atanmasını kabul etmesi,


7- Posta teşkilatının kendi topraklarındaki gereksinimlerini karşılaması…


Moğol taraftarı Türk yöneticiler arasından seçilen durugacıların vazifesi; vergi toplamak, asker sağlamak ve yerel memurlar ile soylular arasında ortaya çıkan anlaşmazlıkları çözmekti.


Moğol İmparatorluğu’nda nüfus sayımı ilk kez Cengiz Kağan zamanında yapılmış ve bütün nüfus hane halkı çerçevesinde kayıt altına alınmıştır.


Gündelik Yaşam


İklim şartlarının elverişsizliği nedeniyle tarımla hiç uğraşılamadığı için halkın geçim kaynağı, savaş ya da yağmalar sonucu elde edilen ganimetler ve hayvancılık olmuştur. Hayvanlar için otu bol olan yerler keşfetmek ve oralara göç etmek önemli meselelerden biri olduğu için Moğolların hayat tarzı göçebelik olmuştur. Hayvanlarını otlatabilmek için yaylak ve kışlak olarak iki merkez arasında sürekli hareket etmişlerdir. Koyun ve at gibi hayvanların etinden, sütünden, yününden ve derisinden yararlanmanın yanı sıra, ulaşım ve ticari değişim aracı olarak da bu hayvanlardan yararlanmışlardır. Para kullanımı Cengiz Kağan’ın ölümünden kısa bir süre önce uygulanmaya başlamıştır.


Yasa


Cengiz Kağan ve ardıllarının uygulamaları, kurallar ve kararlar zaman içerisinde Moğol İmparatorluğu’nun yasası olmuş, bu karar ve kurallar uygulanmadığında cezalar verilmiştir. Cengiz Kağan’dan sonra gelen bazı hükümdarlar yasayı desteklerken bazıları da şeriat taraftarı olmuştur.


Posta Sistemi


Ögedey Kağan döneminde profesyonelleşen posta teşkilatı, her 45 kilometrede bir posta istasyonu oluşturulmasına ve yolların bu iş için uygun hale getirilmesine dayanır. Kağandan gönderilen emirleri ve ulaştırılacak kişiye ait bilgileri habercilere kimlik belgesi sayılan “payza” verilir, onlar bu kimliği gösterdiklerinde, aldıkları yedek atlar, yiyecek ve yatacak sayesinde dinlenme imkânı elde ederlerdi.


Tüccarlar Moğollar için çok önemliydi. Onlar imparatorluğun ihtiyaç duyduğu malları temin etmenin yanı sıra, komşu ülkeler hakkında bilgi ulaştırarak, diplomatlık görevi de yaparlardı. Pax-Mongolica; tacirlerin Moğol egemenliği sayesinde Meşhur İpek Yolu üzerinde, rahat ve huzur içinde, bir kere vergi ödeyerek Çin’den Doğu Avrupa’ya kadar ulaşmalarını ifade eder.


Moğol İmparatorluğu’nda Türkler


İmparatorluğun kuruluş aşamasında esas unsur Moğollardı ama devletin kısa sürede genişlemesiyle birlikte pek çok Türk boyu da Moğollara tabi olmuştur. Başta Uygur, Karluk, Kanglı ve Kıpçaklar olmak üzere pek çok Türk boyu Moğol egemenliğine girmiştir. Moğol İmparatorluğu’nun nüfusunu arttırıp hâkim unsurun çoğunlukla Türk olmasına neden oldukları gibi askeri ve idari kademelerde de görev almışlardır. Böylece Türk etkisi Moğol İmparatorluğu’nda kaçınılmaz olarak ortaya çıkmıştır. Birçok araştırmacı, Türk nüfuzundan dolayı siyasi teşekküle “Türk-Moğol İmparatorluğu” adını vermiştir.


Harezmşahlar (1097-1231)


En eski çağlardan itibaren yaşam alanı olarak insan topluluklarının ilgisini çeken Herezm; Hazar Denizi’nin doğusunda, Aral Gölü’nün hemen güneyinde olup etrafında Kara-Kum ile Kızıl-Kum çölleri bulunur. Amu-Derya Nehri sayesinde bu çöller içinde verimli bir vaha görünümündedir.


Harezmşahlar Hanedanı’nın atası Anuş Tegin Garçeî, Selçuklu sarayında “taştdarlık” yani hükümdar elini yıkarken ya da abdest alırken leğen tutup, su döken saray görevlisi, vazifesine kadar yükselmiş ve Melikşah tarafından Harezm valiliğine atanmıştır. Sonrasında yerine oğlu Kutbüddin Arslantigin Muhammed atanmıştır. Kutbüddin, sonradan resmîleşecek Harezmşahlar Hanedanı’nın yönetim sürecini de başlatan isim olmuştur. Ölümünden sonra yerine, oğlu Alâeddin Kızılarslan Atsız Selçuklu sultanı Sencer tarafından atanmıştır. Kendi başına buyruk davranan Atsız yine de Sencer tarafından görevden alınmamıştır. Ölünce yerine oğlu İl-Arslan geçmiş ve Nişabur’da hutbeyi kendi adına okutup, bağımsızlığını ilan etmiştir. İl-Arslan kargaşa içinde bulunan Kara-Hitaylara ait Mâverâünnehr toprakları üzerine yürüyerek, önce Buhara, ardından Semerkand’ı fethetmiştir. Başarılarını sağlamlaştıramadan ölünceyerine önce küçük oğlu Sultanşah sonrada Büyük oğlu Alâeddin Muhammed Tekiş geçmiştir. Kıpçak ve diğer Türk boylarını hizmetine aldıktan sonra Kara Hitay Devleti’ne karşı başarılı taarruzlarda bulunan Alâeddin Muhammed Tekiş, başta Buhara olmak üzere, pek çok şehri fethetmiştir. Doğu Horasan’da pek çok yeri hâkimiyeti altına aldıktan sonra Rey şehrine kadar ilerleyerek 1194’te, Irak Selçuklu Devleti’ne son vermiştir. Ölünce tahta geçen oğlu Alâeddin Muhammed 1210 yılında Kara-Hitayları yenilgiye uğratarak bütün Mâverâünnehr’i zapt etmiştir. İmparatorluğunu Umman Denizi’ne kadar genişleterek, Irak’ı da kendine bağlamıştır. Muhammed Harezmşah fethettiği yerlerde tam olarak nüfuz oluşturamadığı gibi, başta ordu olmak üzere yönetimde hep annesi Terken Hatun’un gölgesinde kalmıştır. Hazar Denizi üzerinde sığındığı bir adada ölünce, yerine oğlu Celâleddin son Harezmşah olarak tahta geçmiştir. Sonunda Moğol istilası nedeni ile imparatorluk dağılmış ve Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarı I. Alâeddin Keykubad ile 1230 yılında yapılan Yassı-Çemen Savaşı yenilgisi ile de ortadan kalkmıştır.


Çağatay Hanlığı (1227-1370)


Cengiz Kağan ölmeden önce imparatorluğunu dört oğlu arasında paylaştırmıştı. En büyük oğlu Cuci kuzey Harezm ve Deşt-i Kıpçak sahasını, ikinci oğlu Çağatay Hive ve Kat şehirlerinin dahil olduğu güney Harezm, Mâverâünnehr ve Doğu Türkistan topraklarını, üçüncü oğul Ögedey Balkaş Gölü ile Baykal Gölü arasındaki toprakları, dördüncü ve en küçük oğul Tuluy da başkent ve doğusu ile Çin’deki imparatorluk topraklarını almıştı.


Çağatay Hanlığı’nın kurucusu ve hanedanın ilk temsilcisi Çağatay kabul edilir. Göçebe gelenek çerçevesinde Çağatay’ın iki merkezi vardı. İlkbahar ve yaz aylarının geçirildiği “yaylağı” Almalık ve Kuyas çevresi, sonbahar ve kış aylarının geçirildiği “kışlağı” ise Yedi-Su Havzası’ndaki Kayalık şehri civarıydı. Çağatay Han babasının ölümünden sonra ailenin en büyüğü olarak kardeşi Ögedey’e destek vermiş ve düzenlenen kurultayda onu kağan seçtirmiştir. 1242 yılında ölünce vasiyeti üzerine yerine önce torunu Kara-Hülagü sonra Algu geçmiştir. Algu başlangıçta Arık-Buka’ya tabi olmuş sonra taraf değiştirerek Kubilay’ın safına geçmiştir. Bu durum Arık-Buka’nın Çağatay Hanlığı topraklarına üç kez sefer düzenlemesine neden olmuştur. Üçüncü seferde yenilince hanlık merkezini Doğu Türkistan’dan Mâverâünnehr’e taşıyan Algu, başkentini de Semerkand yapmıştır. Algu’dan sonra hanlığın ilk Müslüman hanı Mübarek Şah başa geçmiş ama Kubilay Çağatay Hanlığı’nın içişlerine karışarak yerine ikinci Müslüman hükümdar Barak’ı getirmiştir. Barak hanlıkta otoritesini sağlamlaştırdıktan sonra Kaydu ve İlhanlı hükümdarı Abaka ile mücadele ettiği gibi Kubilay’a karşı da hanlığını korumak zorunda kalmıştır. 1277 yılına kadar kargaşa içinde kalan Çağatay Hanlığı, Kaydu’nun hanlığın başına Barak’ın oğlu Duva’yı getirmesiyle nispeten istikrar kazanmıştır. Yaklaşık otuz yıl kadar iktidar da kalan Duva, merkezî otoriteyi kuvvetlendirmeye çalışmıştır. Duva’dan sonra Çağatay Hanlığı’nda Olcay-Timur’un nüfuzu artmıştır. Yerine geçen Kebek döneminde hanlıkta tekrar istikrar sağlanmış; Afganistan ve Doğu Türkistan hanlığa bağlandığı gibi hanlıkta ilk kez para da bastırılmıştır.


Çağatay Hanlığı’nın son büyük hanı Tarmaşirin’dir. Müslüman olunca Alâeddin adını almıştır. Onunla birlikte hanlıkta Cengiz Yasası önemini yitirmeye ve Müslümanlık hızla yayılmaya başlamıştır. Ancak sonunda yasa taraftarları tarafından öldürülmüştür. Sonrasında ise hanlık yıkılış sürecine girmiştir. Bundan sonra hanlık yönetiminde kabile aristokrasisi güç kazanmış ve yönetim kabile beylerinin eline geçmiştir. Hanlık 1370 yılında Emir Timur’un Semerkand’da tahta çıkmasıyla ortadan kalmış ve Türkistan topraklarında artık Timur dönemi başlamıştır.












ORTA ASYA TÜRK TARİHİ özet - Ünite 5 - Moğol İstilası Zamanında Türkistan Yorumlar


YORUM YAZ