ORTA ASYA TÜRK TARİHİ /ORTA ASYA TÜRK TARİHİ özet - Ünite 10 - Sovyet Dönemi ve Sonrasında Orta Asya

Sovyet Dönemi ve Sonrasında Orta Asya





Ünite 10: Sovyet Dönemi ve Sonrasında Orta Asya



Ünite 10: Sovyet Dönemi ve Sonrasında Orta Asya


Türkiye ve Orta Asya


Uzun yıllar Çarlık ve Sovyet egemenliğinde yaşayan Türkistanlıların benliklerinde oluşan farklılığı anlamak için, onların bu süre içinde muhatap oldukları tesirleri iyi bilmek gerekir. Türkiye ve Orta Asya Türklerinin tarih ve dil ortaklıklarının yanında, zaman içinde oluşan kültür farklılıklarını da doğru algılamak icap eder. Dolayısıyla, bu ünitede Türkistan’ın etnik yapılanması, lisanî durumu ve tarihî gelişimi ana hatlarıyla ele alınacak, Sovyet döneminin etkileri incelenecektir.


Sovyetler dağıldıktan ve Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını kazandıktan sonra onların bağımsızlığını tanıyan ilk devlet Türkiye oldu. Cumhuriyetler bu önemli girişimi unutmadılar. Türkiye’nin bu cesur davranışında uzun yıllardan beri Orta Asya halkına duyulan sevgi ve özlemin rolü büyüktü. Maalesef, daha sonraki girişimlere de bu duygusal yaklaşım damgasını vurdu. Onların kültürel alt yapısını ve mevcut durumunu anlamadan atılan adımlar yüzünden girişimler kalıcı olamamaktadır.


Türkiye ile Orta Asya Türkleri arasındaki uzaklık derece derecedir. Türk toplulukları içinde dil bakımından bize en yakın olanlar, Oğuz lehçesi ile konuşan Orta Asya Türkmenleridir. Özbek lehçesi ara konumdadır; Türkiye Türkleri onları anlamakta fazla zorlanmazlar. Ancak, Kıpçak lehçesiyle konuşan Kazakları, Kırgızları, Karakalpakları (aynı zamanda Orta İdil sahasında yaşayan Başkurtları ve Kazan Tatarlarını) anlamak için daha fazla çaba sarf etmek gerekir. Orta Asya Türklerinin kültürel alt yapısını anlamak için şimdi de Sovyet döneminde onların kültürlerinin nasıl şekillendiğine bakalım.


Bolşevik Yönetiminin İlk Dönemi: 1917-1928


Çarlık rejimini tasfiye eden 1917 şubat Devrimi, umut, hürriyet ve demokrasi arayışları dönemi oldu. Rusya Türkleri bu dönemde önemli kongreler gerçekleştirdiler, geleceğin nasıl şekillendirilmesi gerektiğini tartıştılar, siyasi partiler oluşturdular. Kazan Tatarlarının oluşturduğu İttifak Partisi zaten mevcuttu. Kazaklar Alaş-Orda, Kırım Tatarları Milli Fırka adında partiler kurdular. Azerbaycan Türkleri sosyalist (Himmet) ve Türkçü (Müsavat) eğilimli iki ayrı parti teşkil ettiler. Hive ve Buhara Hanlıklarında örgütlenen “Genç Hiveliler” ve “Genç Buharalılar” gizli faaliyetler yürütüyorlardı. Bütün bu grupların ortak yanı Rusya Müslümanlarının sorunlarına çözüm aramaları ve Türk toplulukları arasında dayanışma taraftarı olmalarıydı.


Rusya Türkleri arasında ilk bağımsızlık hareketi Azerbaycan’da gerçekleşti. 1918 Mayısında Azerbaycanlılar bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bakü şehri Bolşeviklerin ve Ermeni Taşnakçıların denetiminde olduğu için Gence şehri başkent olarak belirlendi. Türkistan’da 1917 sonunda Hokand merkezli özerk bir cumhuriyet ilan edildi. Başkurdistan’da Zeki Velidi önderliğinde bir Başkurt Cumhuriyeti, Kazakistan’da ise Alaş-Orda Hükûmeti kuruldu. Bu girişimler bir süre sonra Bolşevik güçleri tarafından dağıtıldılar.


Türkistanlıların gözünde işgalci konuma düşmek istemeyen Lenin daha yumuşak bir siyaset izlemeye karar verdi. Nisan 1918’de Moskova’nın direktifiyle Türkistan Özerk Sovyet Cumhuriyeti kuruldu. Cumhuriyetin başkenti Taşkent’ti ve Rusya Federal Sovyet Cumhuriyeti’ne bağlıydı. “Türkistan” adıyla kurulmuş ilk cumhuriyet olan bu ülke 1924 Ekim ayına kadar devam etti. Sovyet rejimi bu tarihten sonra Türkistan fikrini yok etmek için uğraştı.


1920’de Kızıl Ordu birlikleri Hive’yi işgal etti. Hanlık sistemi kaldırılarak yerine Harezm Halk Cumhuriyeti kuruldu. Hükümet üyeleri Genç Hivelilerden (Ceditçilerden) oluşuyordu. Sovyet Rusya, Harezm’in bağımsızlığını tanıdı. Ancak, bir taraftan da buradaki Sovyet temsilciliği vasıtasıyla Komünist bir örgütlenme oluştur- maya çalıştı; bunda da başarılı oldu. 1921’de Komünist grubun yardımıyla devlet başkanı ve diğer Ceditçiler tutuklandı. Böylece Harezm Cumhuriyeti Komünistlerin denetimine geçti. 1924’te ise Sovyet Rusya, Harezm Halk Cumhuriyeti’ne son verdi. Harezm topraklarının büyük bir kısmı Özbekistan’a, geri kalanı Türkmenistan’a bağlandı.


Türkistan’da Sovyet Kızıl Ordu’sunun saldırıları ve Bolşevikler tarafından dayatılan reformlar “Basmacılık” olarak bilinen bir isyan hareketinin ortaya çıkmasına sebep oldu. “Basmacı” tabiri, baskın yapan, eşkıya anlamında olup Ruslar tarafından olumsuz anlamda kullanılmış, fakat daha sonra yaygınlık kazanarak zamanla harekete sempati duyanlar arasında da benimsenmiştir. Tacik, Özbek, Türkmen ve Kırgız gruplarından taraftar toplayan bu ayaklanma, 4 şubat 1918’de Rus Kızıl Ordu’sunun Hokand’ı üç gün kuşattıktan sonra, şehir surlarından içeri girerek çok sayıda insanı öldürmesi üzerine şehrin ileri gelenlerinin kaçmasıyla başladı. Sovyetlerin Hive ve Buhara’yı ilhak etmesinden sonra, orada da Basmacılık başladı. Sovyet hâkimiyeti Taşkent şehri ile sınırlandı; köyler ve kasabalar isyancılara sempati duyuyordu.


Basmacılık, modern savaş yöntemlerinden haberi olmayan Türkistanlı köylülerin bildikleri eski usûl çetecilikten ibaretti; eşgüdüm ve merkezi kumandadan yoksundu. Küçük gruplar arasındaki düşmanlıklar, taraf değiştirmeler, zaman zaman Bolşeviklerle işbirliği gibi durumlar hareketi zayıflatıyordu. Basmacı liderler arasında çok cesur, iyi ahlak sahibi, iyi eğitim almış, etrafta ne olup bittiğini araştıran kimseler olduğu gibi, şahsi çıkarlarını önde tutan, bozgun dönemlerinde Bolşeviklerle anlaşan, zayıf şahsiyetli kimseler de vardı. Basmacıları birçoğu Özbeklerin değişik kabilelerine (Nayman, Lakay, Türk, Çağatay) mensuptu. Tacik, Türkmen ve Karakalpak aşiretlerine mensup olanlar da vardı.


Sovyet rejimi isyanı bastırabilmek için bir takım geçici tavizler verdi. 1922’de vakıf mallarını iade etti. Şer’î mahkemelerin tekrar yürürlüğe girmesine, Kur’an okullarının yeniden açılmasına izin verdi. Böylelikle Basmacılara olan halk desteğini zayıflattı. Bu tedbirlerin etkisi sonucunda direniş daha çok dağlık bölgelerle sınırlı kaldı. Basmacılığın zayıflamasıyla birlikte bölgede Sovyetleştirme programı uygulandı. Vakıf malları azaltıldı, Şer’î mahkemeler kapatıldı. 1927’de başlatılan kolektifleştirme ile birlikte Basmacılık yeniden güç kazandıysa da, bu durum uzun sürmedi. Sovyetler artık ilk yıllarda olduğu gibi Türkistanlıları vaatlerle oyalamaya gerek görmüyordu. Camiler ve Kur’an okulları tamamen kapatıldı, din adamları tutuklandı. 1931’de Tacikistan’daki direniş kırıldı ve hareketin liderlerinden Lakay İbrahim yakalandı.


Türkmenlerin Yomut kabilesi reisi Cüneyd Han, yönetimindeki Basmacılarla 1924’te Hive’yi ele geçirdi ve 1927’ye kadar mücadele etti. Bu yılın Eylül ayında Sovyet hükümetiyle barış yaparak silahlarını teslim etti. Sovyet hükümeti Cüneyd Han’ın kabilesi ve silah arkadaşları arasına ayrılık sokmaya ve tahriklerde bulunmaya devam etti. Bunun üzerine Cüneyd Han çöllere kaçarak Ahmed Bek ve Şaltay Batır çetelerine katıldı. Bundan sonra Türkmen isyanı ciddi bir şekil aldı.


Cüneyd Han’ın çeteleri Türkmenistan’ın Taşavuz vilayetinde faaliyetlere giriştiler. Taşavuz bölgesi topraklarının suları Özbekistan’a bağlı Hive taraflarından geliyordu. Hanlık yönetimi zamanında Türkmenlerle Özbeklerin çatışmaları hep bu su meselesinden ortaya çıkıyordu. Bolşevikler bu geleneksel çatışmayı körüklediler ve Özbeklerle Türkmenleri birbirine karşı kışkırttılar. Bu yolla bir taşla iki kuş vurmak istiyorlardı. Bunlardan birincisi Cüneyd Han’ı ortadan kaldırmaktı. İkincisi ise, Taşavuz ve Köhne Ürgenç civarındaki Türkmenleri yok ederek buralara Rus göçmenler yerleştirmek için arazi hazırlamaktı. Cüneyd Han çete savaşını 1929 yılına kadar sürdürdü. Türkmenistan’daki direniş de kırıldıktan sonra, Sovyet yönetimine karşı ayaklanma son buldu.


Sovyetleştirme Siyaseti


Bolşevikler iktidara geldiklerinde, Kuzey Türkistan (Kazak bozkırları) 200 senedir, güney Türkistan ise 50-60 yıldır Rus (Çarlık) idaresindeydi. Türkistan için asıl tehlike Sovyet döneminde ortaya çıktı. Sovyetler Birliği ideolojik bir devletti ve bu yüzden egemenliği altındaki toplumu dönüştürmek için radikal girişimler başlattı. Alfabe değişiklikleri, Türk lehçeleri üzerinde yapılan planlamalar, ulusal bölümleme siyaseti, Rus göçmenler yerleştirilerek bölgenin toplumsal yapısının değiştirilmesi gibi projeler büyük bir kararlılıkla uygulandı. Geleneksel yapıyı değiştirmek için, dine karşı yoğun bir kampanya yürütüldü, kadının toplum hayatına katılması sağlandı, zoraki kolektifleştirme uygulandı, eğitim faaliyetlerine büyük önem verildi ve Rus dili yaygınlaştırıldı.


1924’te Milliyetler Komiseri olan Stalin’in talimatıyla Türkistan’daki mevcut cumhuriyetler ortadan kaldırıldı ve etnik esasa dayalı yeni cumhuriyetler yaratıldı. Sovyetlerin siyasetine göre, önce etnik milli kimlikler oluşturulacak, daha sonra bunlar yeni Sovyet İnsanı kimliği içinde eritilecekti. Amaç, küçük kabile cumhuriyetleri oluşturmak suretiyle Türkistan birliği tehlikesini ortadan kaldırmaktı. Çarlık yönetimi zamanında Kazak-Kırgız, Özbek, Türkmen ve Taciklerin birbiriyle ilişkileri ‘diğer millet’e olan münasebet gibi değildi; şehirli ve köylü arasındaki farklar gibiydi. Bolşeviklerin ulus yaratma çabaları sonunda Türkistan’da 6-7 millet ortaya çıktı. Eskiden milliyet çatışmaları yalnız Ruslarla Türkistanlılar arasında oluyordu; Bolşeviklerin uyguladıkları siyaset sonunda Türk boyları arasında da gerginlikler ortaya çıkmaya, birbirlerine karşı nefret duygusu artmaya başladı.


Cumhuriyetlerin sınırları belirlenirken bunların etnik yapısı değil, Sovyetlerin stratejik hesapları göz önüne alındı. Sınırlar sanki ileride ortaya çıkabilecek çatışmalara zemin hazırlamak üzere çizilmiş gibidir. Fergana vadisinde ve başka yerlerde sınırlar birbiri içine geçmekte, her bir cumhuriyet içinde diğerine ait adacıklar şeklinde bölgeler bulunmaktadır. Ortaya çıkacak çatışmada başvurulacak hakem Moskova olacaktır.


Din konusunda Sovyet idaresinin henüz zayıf olduğu ilk dönemde yerel Müslümanların desteğini kazanmak için geçici bazı tavizler verildi. 1923 yılında toplanan Komünist Partisi Kongresi’nde, din karşıtı propagandaya dair ilkeler kabul edilerek kararnameye bağlandı. Bu tür propagandalar, parti teşkilatları rehberliğinde, okullar ve okuma evlerinde yapılacaktı. Bunlar yapılırken inançların ve dinî duygularının tahkir edilmemesi özellikle vurgulandı.


1924 yılında din üzerindeki kontrolü sıkılaştırmak amacıyla bazı zorluklar çıkarıldı. Camileri kullanmak için yirmi kişinin bir araya gelip bir mukavele imzalaması gerekiyordu. Bolşevikler camilerden vergi alıyorlardı. Buraları sıradan birer ticarethane olarak kabul ediyor, “oralarda bir takım kimseler bir araya geliyor, isterse manevî olsun bir çıkar sağlamak için çalışıyorlar, o halde devlete vergi vermeleri gerekir” diyorlardı.


1941’de Ufa, Buynaksk (Dağistan’da), Bakü ve Taşkent şehirlerinde dört ayrı Müftülük (Dinî İdare) kuruldu. Böylece hem Müslümanların bir parça gönlünü almak, hem de din işlerini devletin kontrolünde toplamak amacı güdüldü; zira müftülükler hükûmet ve KGB tarafından yönlendiriliyordu.


Bağımsız Türk Cumhuriyetleri Ve Sovyet Mirası


75 yıl öncesiyle karşılaştırıldığında Orta Asya halklarının bu süre içinde önemli bir kültür değişimi yaşadıkları bir gerçektir. Özbek, Türkmen, Kırgız ve Kazak kelimeleri Devrim öncesinde de mevcut olmakla birlikte bugünkü anlamda değildi. Bugün artık her bir topluluk bir diğerini ayrı bir millet gibi görmektedirler. Yeni etnik kimliklerin oluşması ve lehçeler arasındaki farklılıkların sistemleştirilmesi siyaseti önemli ölçüde başarılı olmuştur. Sovyetlerin ilk zamanlarında birer kabile olan unsurlar, Sovyet kuramcılarının ve etnograflarının da gayretleri sonucunda artık kendilerine ait etnik bir kültür ve edebi dillere sahiptiler.


Sovyet döneminde eğitim alanında eskisiyle kıyaslanamayacak derecede gelişmeler gerçekleşti. Okullaşma ve okur-yazar oranı çok yüksektir. Okul öncesi eğitim de son derece yaygındır. Kütüphane ve kitap sayısı oldukça fazladır. Ancak, Sovyet dönemindeki devlet desteği olmadığından, yeni basılan kitaplarda içerik ve baskı yönünden önemli bir gerileme görülmektedir.


Bağımsızlıktan sonra Azerbaycan, Özbekistan ve Türkmenistan Latin alfabesine geçmiştir. Özbekistan’daki geçiş tedrici olarak yapılmaktadır. Sovyet dilbilimcileri alfabeleri düzenlerken Türk lehçeleri arasında ortaklık olmaması için özel bir çaba göstermişlerdi. Bağımsızlıktan sonra belirlenen Latin alfabeleri sanki bu yaklaşımı sürdürmüş gibidir. Özbekistan’da yeni alfabe belirlenirken Türkiye’deki değil, İngilizce alfabeye yakın harfler kabul edilmiştir.


Rusça, özellikle başkentlerde ve şehir merkezlerinde yaygındır. Zaten Rusların en çok bulundukları yerler de buralardır. 1970’li yıllarda Rusça bilmek çok önemliydi. Daha sonraki dönemde buna karşı bir tepki gelişmiş olsa da, Rusça her zaman prestijli bir dil olmuştur. Değişik etnik gruplar arasındaki iletişim dili hâlâ Rusçadır. Yerel diller daha ziyade kırsal kesimlerde yaygındır. Özellikle ilim ve kültür alanlarında Rusça bilmeden bir şey yapmak imkânsız gibiydi; bu durum bugün de önemli ölçüde geçerlidir. Rusça, hâlâ klasik eserlere ulaşmanın ve dünya kültürü ile bağ kurmanın bir aracıdır.












ORTA ASYA TÜRK TARİHİ özet - Ünite 10 - Sovyet Dönemi ve Sonrasında Orta Asya Yorumlar


YORUM YAZ