ORTA ASYA TÜRK TARİHİ /ORTA ASYA TÜRK TARİHİ özet - Ünite 2 - Uygur Kağanlığı

Uygur Kağanlığı





Ünite 2: Uygur Kağanlığı



Ünite 2: Uygur Kağanlığı


Bağımsızlıklarına Kadar Uygurlar


Uygurların meydana getirdiği zengin tarih, onların Çinli tarihçiler tarafından kökenlerinin eski devirlerde gösterilmesine yol açmıştır. Çin kaynaklarında değişik şekillerde yazılan Uygur adına 945 yılında yazılan bir Çin kaynağında “şahin gibi dolaşan, hücum eden” anlamı verilmektedir. Uygur Kelimesinin uy’dan (akraba, müttefik) geldiği ve On Uygur adının 10 müttefik manasında olduğu da kayıtlarda geçmektedir.


Bu sırada Tola Irmağı’nın kuzeyinde bulunan Uygurlar, Bugu, Tongra Bayırku ve Buğra gibi diğer Töles boyları ile birlikte yaşıyorlardı ve adları geçen bu boylarla beraber bir erkin tarafından idare ediliyorlardı.


Uygurların adı, 627 yılında vergilerin artırılması üzerine Gök-Türklere isyan eden boylar arasında da geçmektedir. Üzerlerine gönderilen yüz bin kişilik Gök-Türk ordularını yenmeleri şöhretlerinin artmasına sebep oldu.


717 yılında Uygur İlteberi ile Kargan’da savaşan Bilge Kağan onu mağlup edip doğuya kaçmasına sebep olmuştur. Bu bilgiler ışığında Uygurların 740’lı yıllara kadar fazla bir varlık gösteremedikleri sonucuna varmak mümkündür.


742 yılına gelindiğinde Uygurların çok kuvvetli bir şekilde tarih sahnesinde belirdiği görülmektedir. II. Gök-Türk Devleti, Bilge Kağan’ın ölümünden sonra (734) hızla zayıfladığında Karluk, Basmıl ve Uygurlar ön plana çıktılar. Ayaklanan bu üç boy 742’de Gök-Türk kağanı Kutlug’u öldürdüler. Basmılların reisi kağan seçilirken Uygurlar doğu (sol), Karluklar batı (sağ) kanat yabguluklarını aldılar ve hep beraber Çin’e elçi göndererek resmen tanındılar.


Uygurların, Karluk ve Basmıllara göre daha kuvvetli olmasının sebebi hiç şüphesiz kalabalık Dokuz Oğuz boylarının kendi yanlarında yer almalarıydı.


Bağımsızlıklarını kazandıktan sonra Uygur Kağanlığı’nın ilk hükümdarı Kutlug Bilge Kül oldu. Yeni bir imparatorluk doğarken doğuda ve batıda Uygurların toprakları genişlemeye başlamıştı. Kutlug Bilge Kül 747’de ölünce yerine oğlu Bayan Çor tahta geçti


Uygur Kağanlığı’nın Yükselişi


Bayan Çor Kağan (747-759): Bayan Çor Kağan’ın devri her bakımdan Uygur Devleti’nin geliştiği sağlam temellere oturduğu bir dönem sayılır. Kağan, Hun ve Gök-Türk dönemlerinde olduğu gibi, öncelikle Orta Asya’daki boyları kendine bağlamaya çalışmıştır.


Kuruluşları sırasında Uygurların müttefiki olan Karlukların batısında Türgişler yaşıyordu. Karlukların gücü zaten biliniyordu. Bunlar zamanla Türgişlerle birleşince önemli bir rakip oldular. Dolayısıyla Karluklar üzerine sefer düzenleme ihtiyacı ortaya çıktığında, Bayan Çor batıya doğru ilerledi. Altay-Tanrı Dağları arasında geniş Cungarya-Tarbagatay bozkırlarında Karlukları yenerek, onları batıya doğru çekilmek zorunda bıraktı. Daha sonra Türgişleri de mağlup edince Uygur Devleti’nin sınırları Seyhun ırmağına kadar genişledi.


Bayan Çor Kağan zamanında Çin tarihinin en parlak hanedanlarından olan T’ang imparatorluğu karışıklığa sürüklendi. 751 yılındaki Talas Savaşı’nda uğradıkları mağlubiyet, Çinlerin Orta Asya’dan çekilmelerini sağladı. Ardından Soğd asıllı An Lu-shan’ın çıkardığı isyan T’ang İmparatorluğu’nu tamamen karıştırdı (755).


Bayan Çor Kağan adına 759 yılında Moğolistan’ın Şine-Usu Gölü civarında bir yazıt dikilmiştir.


Bögü Kağan ve Uygurların Maniheizm’i Kabulü: Uygur Kağanlığı’nı her yönden geliştiren ve yükselten Bayan Çor Kağan 759 yılında ölünce yerine oğlu Bögü geçti.


Bögü Kağan, Maniheizm’i kendi halkına kabul ettiren ilk ve tek hükümdardır. 762’deki Lo-yang seferinden sonra Maniheist rahiplerle tanışan Bögü onları Karabalgasun’a dönerken yanında götürmüş, onların etkisiyle Maniheizm inancını kabul etmiştir.


Maniheizm’i kabul etmesindeki esas neden Bögü Kağan’ın halkının yerleşik hayatı ve dolayısıyla refahı öğrenmesini istemesidir. Bu dinin kabulüyle hem halk zenginleşecek, hem de kuvvetli Budist Çin’in etkisinden uzak kalınacaktı.


Maniheizm veya Mani dini: III. yüzyılda Pers İmparatorluğu’nda Mani tarafından kurulan bu din, bazı Hıristiyan, İranî ve Zerdüşt unsurların birleşmesinden oluşur. Temelinde bir düalizm vardır. Dünyada iki zıt unsur devamlı bir mücadele halindedir; iyi ve kötü, yani aydınlık ve karanlık daima çatışır. Maniheizm IV. yüzyılda Batı’da, Afrika’da ve Küçük Asya’da yayılmaya başlamış, buradaki diğer dinlerin takipçilerini, özellikle Hıristiyanları endişeye düşürmüştür. Maniheizm bu ülkelerden kovalanınca Orta Asya’ya sığınmış ve orada kendisine taze bir hayat bulmuştur. Uygurların 762’de Lo-yang şehrini zapt etmesinden sonra, Maniheizm Uygurlar arasında hızla yayıldı ve Uygur devletinin resmî dini haline geldi. Bögü Kağan, Çin’de Mani tapınakları inşa etmek için Çin imparatorundan bir kararname çıkarmayı başarmıştır. Uygur devletinin yıkılmasından sonra hâmisini kaybeden Maniheizm Çin’de takibata uğramış ve ibadet yerleri yıkılmıştır.


Önceden isyanlardan dolayı çok yıpranan T’ang hanedanı artık kendini toparlamaya başlayıp aynı tarihte sınırlarda ufak çapta da olsa askerî başarılar elde edince durum birden değişti.


Uygur Kağanlığı’nın içindeki halk unsurunu oluşturan Dokuz Oğuzlar ve tüccar kavim Soğdlular, Bögü Kağan’ı Çin’e karşı büyük bir sefer düzenlenmek için ikna ettiklerinde vezir Tun Baga Tarkan, buna engel olmaya çalıştı. Başarılı olamayınca Kağan ve yakınlarını öldürterek ortadan kaldırdı ve kendisi devletin başına geçti.


Tun Baga Tarkan (779-789): Tun Baga Tarkan 789 yılına kadar on yıl tahtta kaldı. T’ang hanedanı artık güçlendiği için, Çin’e karşı eskisi gibi hâkimane davranışlar göstermek yerine barış yanlısı bir politika izledi.


786 yılında Sha-t’o Türkleri, Uygurların vergileri artırıp mallarını ellerinden alması üzerine onlardan ayrılıp Tibetlilerle işbirliği yaptılar; onlarla birlikte Beşbalık’ı işgal ettiler. Bu dönemde Tibetlilerin güçlenmesi Orta Asya tarihinin akışını değiştirdi.


Tun Baga Tarkan’ın (Alp Kutlug Bilge Kağan) 789 yılında ölümü üzerine yerine oğlu To-lo-ssu, Ay Tengride Kut Bulmış Külüg Bilge unvanıyla tahta geçti. İki yıl kadar süren hükümdarlığı döneminde Tibetlilerin işgal ettiği Beşbalık şehrini kurtarmaya çalıştı ve bunda başarılı oldu.


Diğer Kağanlar ve Devletin *Güçlenmesi:* Kağan olduğunda henüz 16-17 yaşlarında bulunan A-ch’o Kağan, devlet idaresinde kontrolü sağlayacak durumda değildi. Onun zamanında Çinlilerle iyi ilişkiler kuruldu, Tibet üzerine seferler yapıldı ve sonunda Ling-chou’da Tibetliler ağır bir bozguna uğratıldı. 795 yılında oğul bırakmadan ölünce yerine Yaglakar kabilesinden olmayıp Ediz kabilesinden gelen bir evlatlık olduğu anlaşılan kişi devlet adamları tarafından Ay Tengri’de Ülüg Bulmış Alp Ulug Bilge unvanıyla kağanlığa getirildi.


Yeni kağan ilk iş olarak Karluk isyanını bastırdı. Daha sonra Tibetlileri bozguna uğrattı ve kuzeydeki Kırgızlara karşı büyük bir zafer kazandı. İpek Yolu üzerinde çok stratejik mevkide bulunan Doğu Türkistan ve özellikle Turfan’ın üzerinde hâkimiyet sağlanması devlete çok fazla ekonomik gelir kazandırmıştı. Tengride Bolmış Alp Külüg Bilge adıyla tahta geçen yeni kağan üç yıl kadar kağanlık yaptı. Onun dönemine ait bilgiler sınırlıdır. 808 yılında kağan ölünce yerine Ay Tengride Kut Bulmış Alp Bilge Kağan geçmiştir. Diğer kağanlara göre epey uzun süre tahtta kalan bu hükümdar döneminde bir önceki kağanın elde ettiği başarıların sonucu görülmüş, savaş meydanlarında çok az çarpışmalar yapılsa da devletin gücü kendini göstermiştir. Ülkenin içinde herhangi bir boy isyanının çıkmaması sağlanan iç huzurun belirtisiydi.


Devletin Zayıflaması ve Yıkılışı


Kağan 821 yılının başında ölünce Kün Tengride Ülüg Bulmış Alp Küçlüg Bilge unvanlı yeni kağan tahta geçti. Bu kağanın üç yıllık saltanatında daha önce söz verilen Çinli prenses gelin olarak geldi. Bu evlenme dolayısıyla kaynaklarda ayrıntılı bilgiler verilmektedir. 824 yılında bu kağanın da ölümü üzerine devleti çökertecek olan Ay Tenride Kut Bulmış Bilge Kağan tahta geçti. Çin entrikaları bu dönemde yoğun bir şekilde devletin içini karıştırırken, Çinliler bol hediyelerle kağana hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Tabii ki, devletin zayıflamasında daha önceki kağanın zamanında gelen Çinli prensesin entrikalarının büyük rolü vardı. 832 yılında bu başarısız kağan öldürülerek saltanatına son verildi.


Yeni kağan Hu Tegin öncekine hiç benzemiyordu. Devleti nispeten toparladı ise de daha sonra bazı devlet adamlarının ihtilal yapmak teşebbüslerini engellemeyi başardıysa da, vezirlerinden Kürebir, Sha-t’olarla birlikte ona hücum ederek öldürdü. Yerine Hazar Tegin’i kağan olarak tahta geçirdi. 839 yılında çok ağır geçen kış mevsimi yüzünden Uygurların sürülerinin çoğu telef oldu. Bu da siyasi bunalımı daha da ağırlaştıran kıtlığı ortaya çıkardı, ülkedeki huzursuzluğu arttırdı. Önceki kağanın tahttan indirilişi sırasında merkezde olmayan kumandanlardan Külüg Baga, Kırgızların yanına giderek onlarla birlikte yüz bin süvariyle Uygur başkentini bastı ve Hazar Tegin’i ve Kürebir’i öldürdü. Kağanlık otağı da içinde olmak üzere bütün değerli varlıklar Kırgızların eline geçti (840). Böylece Uygur Kağanlığı yıkıldı ve Uygurların on beş boyu batı yönüne, Karluklara doğru gitti. Bir grup Uygur Tibet’e, diğer bir grup ise Kuca’ya sığındı. Batıya doğru giden grup ikiye ayrılarak bir kısmı Kuca’ya, diğer kısmı Beşbalık’a yerleşti.


Kansu (840-1226) ve Beşbalık Uygurları (840-1368)


Orhun bölgesinde kendilerine hayat olmadığını anlayan Uygurlar, bundan sonra iki kola ayrılarak değişik ülkelere göç ettiler. Bir grup Kansu bölgesine giderek Kansu Uygur Devleti’ni kurdu. Pek fazla bir askerî varlık gösteremeyen Kansu Uygurları, 940’tan sonra Kıtanlara, 1028’den sonra Tangutlara, 1226’da ise Moğollara tâbi oldu. Onlar günümüzde hâlâ Sarı Uygurlar adıyla varlıklarını sürdürmektedirler. Orhun bölgesindeki siyasi varlıklarını kaybettikten sonra bir kısım Uygurlar Beşbalık bölgesine gitmişti. Bunlar Beşbalık, Turfan ve Tanrı Dağları etrafına yerleşmiştiler. Beşbalık Uygurları, bu sıralarda Tibetlilerin yoğun baskısı altındaki T’ang hanedanı tarafından tanındı.


Beşbalık Uygurlarında Budizm daha fazla yayılmış, neredeyse Maniheizm’in yerini almıştır. Daha sonraki asırda az olmakla beraber Nesturi Hıristiyanlığı ve özellikle de İslamiyet kabul görmüştür. Takip eden devirlerde İslam buradan Çin’e doğru yayılmıştır.


Uygur Devletinin Genel Karakteri


Uygur Kağanlığı Gök-Türk devleti’nin sahip olduğu mirasın üzerine kurulduğu için bu devletin, yani bozkır kültürünün geleneğini sürdürüyordu. Ancak, zamanla Çinlilerle fazla yakınlaşma ve Maniheizm’in girmesi hayat tarzını eskisine göre değiştirmelerine sebep oldu.


İkinci hanedandan itibaren unvanların değişmesi ay ve kün gibi tabirler Maniheizm’in etkisini açıkça göstermektedir. Karabalgasun, devletin merkeziydi ve devlet meclisi burada toplanırdı.


Uygurlarda toplumsal yapı hızlı bir değişim göstermiş, özellikle ekonomide ve düşünce tarzında şehirleşmeye doğru atılımlar yapılmıştır. Henüz devletin kuruluş aşamasında, 744’te Çin kaynaklarında Uygurlar hakkında “sulak ve otlakları bulmak için gezerler, atçılık ve okçulukta ustadırlar” gibi kayıtlar vardır. Aslında daha sonraki dönemlerde de, Uygurların büyük bir kısmı göçebe olarak kalmaya devam etmiştir.


Hayvancılığın yanında, Maniheizm öncesinde bile Uygurlar arasında tarımın var olduğu bilinmektedir. Maniheizm’in tesiriyle tarım daha da yaygınlaşmıştır. 821 yılına gelindiğinde her ne kadar ziraat yaygınlaşsa da otlakların önemi hâlâ devam ediyordu. Karabalgasun büyük bir şehir olup ziraat yaygın bir şekilde yapılmakta idi. Ziraatın gelişmesine paralel olarak, şehircilik de gelişmişti. Kağanın emriyle iki şehir inşa edilmiştir. Bunlardan biri Baybalık olup kağanın 757 yılında kurulmaya başlanmıştı. Diğeri ise Karabalgasun idi.


Eserini IX. yüzyıl ortalarında yazmış olan el-Câhiz’e göre, Uygurlar Mani dinini kabul ettikten sonra Karluklara yenilmeye başlamışlardı. Yeni kabul edilen din Uygur kağanlarının savaş isteklerini köreltmiş olmalıydı. Uygurlar arasında bozkır ve şehirli olmak üzere iki farklı hayatın ortaya çıkması devletin temelini sarsan başka bir sebepti. Devletin başkent dışında otoritesi zayıflamış, boy reislerine serbest hareket etmek için fırsat doğmuştu.


Uygur Medeniyeti


İslam öncesi Türk devletlerinde boylar yazın yaylak denilen serin, sulak, otlağı bol yüksek yaylalarda, kışın ise kışlık denilen daha ılık ova ve vadilerde yaşarlardı. Hükümdarların da yazlık ve kışlık olmak üzere iki merkezleri bulunurdu. Uygurlar için de durum aynı idi.


İslam öncesi Türk devletlerinde ekonomi, bağlı devletlerden alınan yıllık vergi ve hediyeler ve halktan toplanan vergilere dayanıyordu. Vergi toplama işlemi özel memurlar tarafından yerine getiriliyordu. Ayrıca işlek ticaret yollarından sağlanan vergiler ve madencilikten elde edilen yüksek gelir devletin mali gücünü artırıyordu. Para olarak üzeri resmî damgalı ipek parçaları kullanıyorlardı.


Edebiyat ve Sanat: Türk destanları bozkır insanının hayat mücadelesi örnekleriyle doludur. Bu edebiyat türünde kurttan türeme, gökten inme ve ışıktan olma motişeri bulunmaktadır. Uygur mitolojisinde kurdun rehberlik vasfı açık olarak görülür. “Kutlu Dağ” efsanesine göre kutlu bir kaya Uygur ülkesine bereket ve mutluluk getirmektedir. Bu kaya Çinlilere verilince memlekete çöken uğursuzluklar, açlık ve kıtlık yüzünden Uygurlar göç etmek zorunda kalmışlardır.


Uygur Kağanlığı’na ait Şine-Usu Yazıtı, Orhun-Selenga nehirleri arasında Şine-Usu gölü yakınında bulunmuştur. Gök-Türk harfleriyle yazılmış olan bu yazıt Bayan Çor Kağan adına dikilmiştir. Türkçe, Çince ve Soğdça olarak üç dilde yazılan Karabalgasun Yazıtı, başlangıçtan IX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Uygur tarihini konu alır.


Turfan Uygurları mimari sahada da çok eser vermişlerdir. Bu eserlerde Türk “otağ” ve “ordu” geleneği, eski bozkır kültürü özellikleri görülmekte idi. Arkeolojik kalıntılardan anlaşıldığına göre Uygurlar surlu şehirler, hükümdar kalesi, dini külliyeler, göller ve akarsuların bulunduğu bahçeler yapmışlardır.


Uygur Devleti’nin Turfan bölgesinde ve özellikle de İdikut şehrinde bulunan freskler ve minyatürler, Maniheizm’in Uygurlar arasında ne kadar güçlü bir şekilde yayıldığını göstermektedir. Yerleşik medeniyetin en büyük özelliklerinden biri şehirleşmedir. Kurulan bu şehirlerde pazarların ortaya çıkması, ticaretin gelişmesi ve ticarette paranın kullanılması Uygurların ilerlemesinin açık göstergeleridir. Elimize geçen hukuk vesikalarından anlaşıldığına göre Uygurların alım-satım ve borç alıp vermede belirli bir para ve ölçü sistemleri vardı. Borç olarak alınan mal ve para faiz karşılığında genellikle ilkbaharda alınır, mahsulün kaldırıldığı sonbaharda ödenirdi. Bu kayıtlar bize ziraatın çok gelişmiş olduğunu göstermektedir. Borç karşılığı her ay faiz ödemesi yapılması, belki de Türklerde ilk bankacılığın temelini teşkil etmiştir.


Mimari Eserler: Uygur kültür ve sanatının karakterini eski Türk dinî inançları ile Maniheizm ve Budizm meydana getirmiştir. Uygur mimarisinde dikkati çeken bir başka gelişme, Budist külliyelerinin Türk “ordu-balık” yapısı gibi iç içe iki surla çevrili olmasıdır. Uygur manastır ve tapınakları, Selçuklu ve Osmanlı külliyelerinin kaynağını teşkil etmektedir.


Uygur devri Türk sanatı tarihinin en ilgi çekici mimari eserleri arasında kayalara oyulmuş mağara tapınakları da gösterilebilir. Bu tapınakların esası Çin’in kuzeyinde devlet kuran Tabgaçlarda da görülmektedir. Doğu Türkistan’daki Bezeklik, Kızıl ve Tun-huang mağara tapınakları çok ünlüdür. Bunlar arasında Uygur tarzının en seçkin örnekleri Bezeklik mabetleridir.


Türk Budist mimarisinde gelişen stupalar, İslamiyet’ten sonraki Türk türbe mimarisinin temelini oluşturmaktadır. Uygurlardaki stupa şekli “yurt tipi” çadır şeklinden ilham almıştı. İslamiyet’ten sonraki Türk mimarisinde soğan kubbe denilen lotus kubbe tipi de ilk kez Uygur stupalarıyla başlamıştır. Genel olarak Orta Asya mimarisinde, özel olarak Uygur mimarisinde sivil mimarinin en önemli ürünleri saraylar ve evlerdir.


Eski Türk topluluklarında önemli askerî yapı örneklerinden olan Karguy ya da Kargu denilen gözetleme kuleleri hudut bölgelerinde, önemli mevkilerde, surlar üzerinde veya sur içinde yer almışlardır. Bu kuleler Türkler ve Çinliler tarafından inşa ediliyordu. Özellikle Gök-Türk devrinden İslami döneme kadar olan zaman içerisinde bunlar çok yaygındı.












ORTA ASYA TÜRK TARİHİ özet - Ünite 2 - Uygur Kağanlığı Yorumlar


YORUM YAZ